Cahiliyye, belirli bir tarihsel süreçten ibaret değildir. Herhangi bir sistemde cahiliyye prensipleri mevcutsa, bu olgu halâ yaşanıyor demektir. Cahiliyye, en özlü tanımıyla, Allah'ın sistemini ve insanlara gönderdiği şeriatını değil de, insanlarca geçici arzular doğrultusunda belirlenmiş bir şeriatı benimsemektir. Bu geçici ve değişken arzuların, bir bireyin, bir sınıfın, bir ulusun ya da belirli bir kuşaktaki tüm insanların ürünü olması hiç birşeyi değiştirmez. Bu arzular ve istemler Allah'ın şeriatından kaynaklanmadıkça, değişken ve geçici arzular olmaktan öteye geçemeyecektir.
Bir insan, insanlar için kanun koyucu durumundaysa bu, cahiliyyenin ta kendisidir. Çünkü bu durumda yasaların kaynağında, o insanın arzuları ve görüşleri bulunmaktadır. Dolayısıyla farklılık sadece sözcüklerdedir.
Bir sınıf, diğer sınıflar için kanun koyucu durumundaysa bu, cahiliyyenin ta kendisidir. Çünkü bu durumda yasalar, söz konusu sınıfın çıkarları ya da parlamenter çoğunluğun görüşü doğrultusunda belirlenmektedir. Dolayısıyla farklılık yine, sadece sözcüklerdedir.
Bir ulustaki tüm sınıfların, tüm sektörlerin temsilcileri kendileri için kanun koyucu konumundaysa bu, cahiliyyenin ta kendisidir. Çünkü bu durumda kanun, yanıltıcı tutkulardan kesinlikle kurtulamayan, bilgisizlikten kesinlikle soyutlanamayan insanların arzularına ya da halkın görüşlerine göre belirlenmektedir. Dolayısıyla farklılık yine sadece sözcüklerdedir.
Bir grup ulus, insanlık adına kanun koyucu durumundaysa, bu, cahiliyyenin ta kendisidir. Çünkü bu durumda kanun, söz konusu ulusların ulusal amaçları ya da devletler topluluğunun görüşü doğrultusunda belirlenmektedir. Dolayısıyla burada da farklılık sadece sözcüklerdedir.
Ancak, kanun koyucu, insanların yaratıcısı, toplumların yaratıcısı, ulusların ve kuşakların yaratıcısı ise, bu durumda söz konusu olan, Allah'ın şeriatıdır. Bu şeriatta, hiç kimse bir başkasına karşı kayırılmamaktadır.. Hiç bir birey, hiçbir toplum, hiçbir devlet, hiçbir nesil, bir diğerine karşı kollanıp kayırılmamaktadır. Zira Allah, herkesin Rabbidir. O'nun önünde herkes eşittir. Zira Allah, herkesin gerçek durumunu ve herkes için neyin uygun olduğunu çok iyi bilmektedir. Hiçbir aşırılığa ya da savsaklamaya düşmeksizin insanların yararını gözetme ve gereksinimlerine yanıt verme noktasında, hiç kimse Allah'tan daha üstün bir konumda olamaz.
Kanun koyucu Allah'ın dışında biriyse insanlar, söz konusu kanun koyucunun kulu durumundadır. Bu bağlamda kanun koyucunun, bir birey, bir sınıf, bir ulus ya da bir devletler topluluğu olması hiç bir şeyi değiştirmez.
Ancak, kanun koyucu Allah ise, herkes özgür ve eşit demektir. Herkes sadece Allah'a boyun eğecek, sadece Allah'a ibadet edecek demektir. İnsanoğlunun yaşamında ve evrenin mevcut düzeninde söz konusu meselenin bu denli önemli oluşunun nedeni, burada yatmaktadır: "Eğer gerçek, onların değişken istemlerine ve arzularına göre belirlenseydi, gökler ve yeryüzü ve oralarda bulunanlar bozulup giderlerdi." (Müminun Suresi, 71)
Allah'ın indirdikleri dışında yasalarla hükmetmenin sonucu, kötülük, bozgun ve nihayet iman çerçevesinin dışına çıkmaktır.

Seyyid Kutub

0 yorum:

Yorum Gönder