ASALETİ
Bilindiği gibi, Peygamber Efendimiz Kureyş kabilesinden ve Haşim ailesinden gelmiştir. Kureyşler ise, Hazret-i ismail'in soyundan bulundukları için pek büyük bir asalet ve şerefe sahib idiler. Bununla beraber, ötedenberi en kutsal bir mabed olan Kabe'nin hizmet ve idare işlerini yürütüyorlardı. Daima başkanlık görevinde bulunmuşlardır. Işte Peygamber Efendimiz böyle şerefli bir kavme ve seçkin bir aileye bağlı idi. Bu bağlılık da, onun başarısına yardım etmiştir.
ÇOK BÜYÜK CÖMERTLİĞİ
Peygamber Efendimiz, son derece cömert ve mükrim idi. Hiç bir dilenciye "Yok" diyerek cevab vermezdi. Eğer yanlarında verilecek bir şey bulunmazsa, ya ashabından ödünç alarak verir yahut yarın gel, gibi bir şey söylerdi.
Huneyn savaşında ganimet mallanndan bir vadide toplanmış olan develer için, Safvan ibni Umeyye: "Ne iyi develer!" demekle, Peygamber Efendimiz: öyle ise, onlar senin olsun," deyip bu yüz deveyi Safvan'a bağışlamıştı. Saffan bu ikramı görünce: "Bu kadar cömertlik ancak peygamberlerde bulunur,"diyerek hemen müslüman olmuştur. Oysa ki, müslüman olmak için evvelce dört ay süre almış bulunuyordu.
EMSALSİZ VEFASI
Peygamber Efendimiz son derece vefakar idi. Ashabını, akrabasını, ehlibeytine bağlı olanları unutmaz, daima onları arar ve sorar, gönüllerini hoş tutardı. Bir defa Habeş Hükümdarı Necaşi tarafından Hazret-i Peygamberin huzuruna elçiler gelmişti. Bunlara doğrudan doğruya kendisi hizmet etti. Ashabdan bazıları: "Ya Resulallah! Biz hizmete yetişiriz." dediler. Şu cevabı verdi: Bunlar, Habeşistana hicret etmiş olan ashabıma yer göstermişler ve ikram etmişlerdi. Şimdi ben de bunlara hizmet etmek isterim." Bazan saadetli evlerine hediye gelince: Bunu falan hanımın evine götürün; Çünkü o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye emreder, rahmetli zevcesinin hakkını gözetirdi. Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırına tam bir iltifatla sormuş, sonra buyurmuştu ki:Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir giderdi.Eski bağlara riayet etmek imandandır: '
EŞŞİZ CESARETİ
Peygamber Efendimiz, son derece yüksek bir cesarete, kuvvet ve kahramanlığa sahib idi. Bir çok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar kaçmaya mecbur kaldıklarını gördükleri halde o sebat etmiştir. Uhud ve Huneyn savaşlarında gösterdiği metinlik ve cesaret, her türlü düşüncenin üstündedir.Bir gece Medine dışından korkunç bir gürültü işitilmişti. Düşman tarafından bir baskın olduğu sanılmıştı. Herkesten önce Hazreti Peygamber kılıcını kuşanarak gürültü tarafına koşmuş ve başkaları daha yeni hazırlanırken kendisi geri dönerek: "Korkacak bir şey yok!" diye halkı sukunete kavuşturmuştu. Hazret-i Ali der ki: "Savaşlarda Hazret-i Peygamber kadar düşmana yaklaşan bir kimse bulunmazdı. Bir çok kez, savaş kızışıp başımız dara düşünce, Hazret-i Peygambere sığınırdık."
FASiHAT VE BELAGATI
Hazret-i Peygamber Efendimiz yaratılışça pek fasih (açık ifadeli) idi. Yüksek maksatlarını açıkça ve parlak bir şekilde söylerdi. Huzurlarına gelen elçilerin konuşmalarına pek açık bir şekilde karşılık verirdi. Onun mübarek sözleri arasında bir çok manaları toplayan öyle yüksek parçalar vardır ki, onlara Cevami'ül-Kelim" denir. Yine onun mübarek sözleri arasında öyle güzel ve hikmet dolu parçalar vardır ki, bunlara "Bedayi 'ül-Hikem" denilir. Biz bunların bir kısmını ahlak bölümünde yazmış bulunuyoruz. Şu anlamdaki hadis-i Şerifler, bu ahlak ve hikmet esaslarından bazısıdır. ‘’Hikmetin başı Allah korkusudur."‘’Insanlar altın ve gümüş madenleri gibidir." ”Insanlar, tarak dişleri gibi, hukuk bakımından eşittirler: ' ‘’Kendi değerini bilen kişi helak olmaz: '‘’ Kendisi için istediğini senin için de istemeyen kimsenin dostluğunda hayır yoktur.‘’ Kendisi için sevdiğini, kardeşi için de sevmedikçe, kişinin imanı kamil olmaz "‘’Yalan yere yemin etmek yurdları harabeye çevirir. "Emaneti, sana güvenen kimseye teslim et; sana hiyanet edene sen hiyanet etme "‘’Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır."‘’Alış-verişinde en çok ziyan eden o kimsedir ki, başkasının dünyası uğrunda, kendi ahiretini yitirir: ' ‘’Kardeşinin ugradığı musibetten dolayı sen sevinç gösterme; yoksa Yüce Allah onu kurtarır da seni musibete düşürür: '‘’Cezası en çabuk verilen şey, zulümdür: '‘’Insanlara kendini sevdirmek aklın yarısıdır." ‘’Kanaat tükenmez bir hazinedir." Pişmanlık bir tevbedir. '
GÜZEL GEÇİNMESİ
Peygamber Efendimiz, insanlarla geçinme hususunda da insanların en iyisi idi. Herkesle güzel görüşür, daima güler yüzlü bulunurdu. Sohbet esnasında kimsenin sözünü kesmezdi. Ancak yersiz bir söz olması hali müstesna. Her kavmin büyüklerine daima ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet eder, verilen hediyeleri kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan işlerde insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey görünce, görmemezlikten gelirdi.Ancak günahı gerektiren şeylerde böyle davranmaz, işi düzeltirdi. Hele ashabı hakkında pek çok bağışlayıcı idi. Kendilerine rastgelince selam verir,ellerini tutar ve müsafaha ederdi. içlerinde görünmeyenleri araştırır, hasta olanları ziyarete gider ve gönüllerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile bazen latifeler de yapardı. Bununla beraber şakalarında da birer gerçek parlardı. Hazret-i Enes diyor ki: "Ben Hazret-i Peygambere on sene hizmet ettim. Hiç bir gün bana darılarak öf demedi. Yaptığım hiç bir şey için neden yaptın, yapmadığım bir şey için de neden yapmadın, diye buyurmadı."
MÜBAREK AHLAKI
Hazret-i Peygamberin ahlakı, tamamen Kur'an-ı Kerime uygundu.Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği güzel huyların hepsini kendisinde toplamıştı.Onun kadar güzel ahlaka sahib bir kimse görülmemiştir. Onun içindir ki, hakkında Kur an ayeti ile: ‘’Şüphe yok ki sen, pek büyük ahlak üzere yaratılmış bulunuyorsun," buyurulmuştur. Bir hadis-i şerifde de buyurulmuştur: Ben, ahlak güzelliklerini tamamlamak için gönderildim." Gerçekten Peygamber Efendimiz, ahlakın en güzel ve en iyi hallerini kendinde toplamış, bunları ümmetine de öğütlemiş ve kendisine uyanları melekler derecesine yükseltmiştir.
PEYGAMBERİMİZDE GÖRÜLEN OLGUNLUK VE GÜZELLİKLER
Bilindiği gibi, insanlara ait olgunluk halleri başlıca iki kısımdır. Bir kısmı insanın iradesine bağlı olmayıp doğuştan sahib oldugu emallerdir! Asalet, güzel biçim, akıl ve zeka üstünlükleri gibi. Diğer kısmı da, insanların tamamen istekleri ve çalışıp kazanmaları ile elde edilen kemallerdir. Ilim ve irfan sahibi olmak, doğruluk, emanet, tevazu, ve takva gibi güzel huylar edinmek bu kısımdandır.
Bu iki kısım kemallerden yalnız biri veya birkaçı bir insanda bulunursa,
ona büyük bir şeref verir, onun için bir öğünme sebebi olur. Ya bu kemallerin
hepsi bir insanda toplanırsa, artık onun ne kadar büyük bir şerefe ve yüksek bir-
mertebeye ulaşmış olduğunu düşünmelidir.
Işte Hazret-i Peygamber Efendimizde bu iki kısım kemallerin tümü ve güzelliklerin hepsi pek yüksek bir şekilde toplanmıştır. Bunlardan başka Peygamberlik şerefine de kavuşmuştur. Onun çok yüksek güzel huylarından bazılarını kısaca anlatalım:
ŞEFKAT VE MERHAMETİ
Peygamber Efendimiz, ümmeti hakkında son derece şefkatli ve merhametli idi. ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda iken bir çocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifce kılar, çocuğun sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan kaçınanların hallerine pak acı duyar, iyi halekavuşmalarına dua ederdi. O büyük peygamberin, o kutsal varlığın merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaçlara, ekinlere de şamil idi. Mu'te savaşında bulunacak olan Islam ordusuna hitaben şu anlamda öğütler vermişti: Yüce Allah'ın adına anarak onun ve sizin düşmanlarınızla savaşınız. Fakat gideceğiniz yerlerde dünyadan çekilmiş rahibler göreceksiniz.Onlara asla dokunmayınız. Kadınlar ile çocuklara şefkatle muamele ediniz hurma ağaçlarını kesmeyiniz, evlerini yıkmayınız."
Hicretin onuncu yılı idi, muhterem oğlu Hazret-i Ibrahim, henüz on altı aylık bir masum olduğu halde vefat etmiş, kızı Fatımetü'z-Zehra'dan başka evladı kalmamıştı. Bir gül goncası gibi açılmadan solan o masumun haline acıyarak ağlamış, mübarek gözlerinden şebnem gibi yaşlar dökülmüştü. Orada bulunan Ibni Avf: "Ya Resulallah! Sen de mi ağlıyorsun?" dedi. Hazret-i Peygamber Efendimiz: Gözümüz ağlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat bizden Allah rızasına aykırı bir söz çıkmaz," diyerek ruhundaki yüksek duyguyu göstermiştir.Sonuç: O yüce Peygamberin kutsal vucudu, bütün kainat için bir Ilahi rahmet timsalidir. Bunun içindir ki, hakkında: ‘’Biz seni alemlere bir rahmet olarak gönderdik," ayet-i kerimesi nazil oldu.
ŞEKİL GÜZELLİĞİ
Hazret-i Peygamber bütün yaratılmışların en güzeli idi. Azalarının hepsi birbirine uygundu. Kıyafetinde aşırılık yoktu, yakışıklı idi. Mübarek vucudu güçlü ve kuvvetli idi. Ne zayıf, ne de semizdi; orta halde idi, etleri sıkıca idi. Nurlu cildi ipekten yumuşaktı. Latif cisminin kokusu çok hoş idi. Okşadığı şeylerden günlerce güzel kokular alınırdı. Pak vucudu beyazdı, nurlu idi. Bu beyazlık içinde hoş bir pembelik parıldardı. Pek sevimli olan mübarek boyu ne kısa ve ne de uzundu. Bununla beraber yanında bulunanlardan daima uzun görünürdü. Göğsü berrak ve mübarek omuzlarının arası genişti. Nurlu omuzlarının arasında güvercin yumurtası gibi bir kırmızı ben vardı ki, bu "Nübüvvet Mührü" idi.
Parmaklan uzunca, bilekleri kalınca idi. Mübarek başı uyumlu ve çok güzel bir ölçüde büyükçe idi. Ön dişleri seyrekçe idi. Söz söyledikçe inci danelerinden daha berrak olan dişlerinin parıltısı görülürdü. Parlak alnı genişti. Hilal kaşları uzunca idi. Kaşlarının arası açıkça idi. Iki kaşının arasında öfkelendiği zaman, kabarıp beliren bir damar vardı. Letafet nişanı olan kirpikleri, uzun ve siyahdı. Mübarek sakalı sıkça idi, bir tutam boyunda bulunurdu. Ahirete göçmeleri sırasında mübarek başının ve sakalının beyaz kıllarının sayısı henüz yirmi kadardı. Sünbüllerden daha zarif ve daha hoş kokulu bulunan saçları ne pek kıvırcık ne de pek düzdü ve boyca kulak yumuşaklarını geçmezdi. Hazret-i Enes (radıyallahu anh) demiştir ki: "Ben Allah'ın Reslünden daha güzel bir kimse görmedim. Mübarek yüzünde sanki güneşin nurları parlardı.O güzel yüzünde parlayan letafet nurları, gülümsedikçe latif dişlerinden saçılan berraklık parıltıları, karşısında bulunan duvarlara yansırdı." Evet Peygamber Efendimizin bütün azaları, bütün duyuları ve kuvvetleri pek mükemmeldi. Başkalarının göremeyecekleri ve duyamayacakları kadar uzak yerlerde bulunan şeyleri görür, sesleri de işitirdi. Pek vakarlı olan yürüyüşü, yokuştan aşağı iner gibi hızlıca idi. Onda her yönden bir mükemmellik ve üstünlük görünürdü. Onu ilk gören kimse, muhabbet içinde kalırdı. Onunla görüşüp konuşmak şerefine kavuşan kimse, ona karşı derin bir sevgi duyardı.Onun yüksek hallerini görüp anlatanlar, onun bir dengini ne daha önce ne de sonra görmediklerini itiraf ederlerdi. Sonuç olarak: O, bir letafet ve mükemmeliyet mucizesi idi. Sallallahu aleyhi ve Sellem.

ÜSTÜN NEZAFETİ
Peygamber Efendimiz nezafete ve temizliğe çok önem verirdi. Onun beden bakımından temizliği çok üstün olduğu gibi, hal ve gidişat bakımından da nezafetleri her türlü düşüncenin üstündeydi. Öyle ki, bir hadis-i şeriflerinde öyle buyurmuşlardır: Nezafete fazlasıyla önem veriniz. Allah Islam dinini nezafet üzerine bina etmiştir. Cennete ancak nezafeti olanlar girecektir." Mübarek vucudlarının çok güzel bir rayihası vardı. Bu hoş rayiha, yaratılışdan vardı. Bununla beraber hoş koku da kullanırdı.

YUMUSAK HUYU, BAĞIŞLAMASI VE KEREMİ
Peygamber Efendimiz son derece yumuşak huylu, bağışlayıcı ve mükrim idi. Öfkelenecek yerlerde sükunetini korur, mübarek hayatına kasdedenleri bile bağışlardı. Uhud savaşında mübarek bir dişi şehid edilmiş, latif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu halde, yine düşmanlarına bedduada bulunmamış: Ya Rabbi! Kavmime hidayet et; Çünkü onlar bilmiyorlar," diye yalvarmıştır.-Niçin bunların aleyhine dua etmiyorsun? diyenlere de: Ben lanetleyici olarak gönderilmedim; insanları hak yoluna ve Allah'ın rahmetine çağırmak için gönderildim," diye cevab vemişti. Mekke-i Mükerreme'yi fethettikleri gün, Kureyş hakkında uygulanan lutuf ve ikram, Hazret-i Peygamberin ne derece büyük bir ihsan sahibi olduğuna şahiddir.

PEK YÜKSEK AKIL VE ZEKASI
Peygamber Efendimizin mübarek akıl ve zekası, her türlü düşüncenin üstündedir. Onun pek yüksek aklı ve zekası yanında, en büyük dahilerin ve en parlak fikir adamlarının akıl ve dehaları pek sönük kalırdı. Bu gerçeğe, onun büyük hayatı pek güzel şahiddir. Arab Yarımadası'nın peygamberlik döneminden önceki durumu ile, peygamberlik döneminden sonraki durumunu düşünmek yeterlidir. Yüce Allah'ın o büyük ve son peygamberi kadar insanların ruh hallerini anlamış, insanları güzel bir siyasetle idare etmiş, insanları doğru yola getirip hallerini düzeltmeyi başarmış, bu konularda gereken esasları hazırlamış bir akıl ve hikmet sahibi gösterilemez.

YÜKSEK HAYASI
Peygamber Efendimiz, gerek yaratılış ve gerek dini haya bakımından da bütün insanların üstünde idi. Kendisinde bulunan hayanın kemalinden dolayı hiç kimsenin sözünü kesmez, yüzüne uzun boylu bakmazdı. Utanılacak veya
çirkin görülecek şeyleri açıkça söylemeyip kapalı bir şekilde anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sözün bir kimseden çıktığını işitince: "Falan kimse, neden böyle yaptı?" demezdi; "Bazı kimseler neden böyle yapıyormuş?" demekle yetinirdi.Ashabdan biri, pek ziyade utangaç olduğundan bazı arkadaşları ayıplamak istemişlerdi. Hazret-i Peygamber bunu duyunca: Onu kendi haline bırakın ; Çünkü haya (utanma) imandandır," buyurmuş. Diğer bir hadis-i şerifde de: Haya (utanma) insan için bir süsdür" buyurulmuştur.

PEK YÜKSEK İLİM VE İRFANI
Hazret-i Peygamber, Yüce Allah'ın vahy ve ilhamı ile pek büyük gerçeklere ve ilme ulaşmıştı. Hiç kimse ilim ve irfan bakımından onun derecesine yetişmemiştir, yetişemez de... Semavi kitablardaki şeriatların hükümlerine, geçmiş ümmetlerin tarihine, her kavmin siyaset ve idare hallerine, harb fenlerine ve daha birçok yüksek ilimlere sahib bulunuyordu. Meydana getirdiği dini müessesenin büyüklüğü buna şahiddir. Kendisi hiç bir medrese ve hoca görmemiş, okuyup yazma öğrenememiş (bir ümmü) idi. Böyle olduğunu bütün kavmi ve kabilesi biliyordu. Işte onun bu üstün hali bir mucize idi. Artık onun, Allah'ın vahyine kavuştuğundan ve büyük bir peygamber olduğundan nasıl şüphe edilebilir?
YÜKSEK TEVAZUSU
Peygamber Efendimiz, yaratıkların en şereflisidir. O kadar yüksek mertebesiyle beraber pek ziyade mütevazi idi. Fakirleri ve zayıflan daima okşar, misafirlerinin altlarına kendi mübarek elbiselerini döşeyecek kadar ikramda bulunurdu. Bir meclise girince, nerede boş yer bulursa orada oturmak ister, bulunduğu meclislerde elbisesini toplu tutup etrafa yaymazdı. Bununla beraber bulunduğu meclislerde herkesten çok vakarını korurdu. Söze gerek görmedikçe susardı. Gülmek gerekince tebessümle yetinirdi. Huzurlarında bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağıya eğerlerdi. Konuşurken seslerini yükseltmezlerdi. Gülmeleri de tebessümü aşmazdı. Peygamber Efendimiz acizlere,yoksullara o kadar iltifat ve tevazu gösterdiği halde, kendileri ile görüşmelerde bulunduğu hükümdarlara karşı asla küçüme göstermez, Risalet makamının ulviyetini korumadan hiç bir zaman geri durmazdı. Kayserlere, Kisralara gönderdiği mektublannda daima mübarek ismini önce belirtirdi. Kendilerini hiç çekinmeden islam dinine davet ederdi. Kabul etmedikleri takdirde, azaba uğrayacaklarını, saltanatlarının ellerinden çıkacağını kendilerine açıkça duyururdu.

0 yorum:

Yorum Gönder